.:: ASK-PINARI ::.
Hos Geldiniz __KaPtaN__
.:: ASK-PINARI ::.
Hos Geldiniz __KaPtaN__
.:: ASK-PINARI ::.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.:: ASK-PINARI ::.

WhatsApp - +38977985449
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 KİBİR ŞAŞKINLIĞI

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Melek-Yuzlum
ask pinari 'nin melek yuzlusu
ask pinari 'nin melek yuzlusu
Melek-Yuzlum


Cinsiyet : Kadın

Mesaj Sayısı : 363
Tecrübe : 664
Teşekkür Almış : 26
Kayıt tarihi : 21/11/09

KİBİR ŞAŞKINLIĞI Empty
MesajKonu: KİBİR ŞAŞKINLIĞI   KİBİR ŞAŞKINLIĞI EmptyÇarş. Haz. 15, 2011 2:58 pm




KİBİR ŞAŞKINLIĞI



Küçük bir fâre kocaman bir devenin
yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. Deve, kendi
huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fâre, kendi
küçüklüğünü göremeden:

“–Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!” diye böbürleniyordu.
Gide gide bir nehrin kenarına
geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı.
Onun kibrinin farkında olan deve ise, mânidâr bir şekilde:

“–Ey dağda, ovada bana arkadaşlık
eden! Neden durakladın? Neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe
nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum, öncüm değil misin? Yol ortasında
böyle şaşırıp kalmak, sana yaraşır mı?” dedi.

Mahcûp düşen fâre, kekeleyerek şöyle cevap verdi:
“–Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum.”
Deve suyun içine girip:
“–Ey kör fâre! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!” dedi.
Fâre çaresiz ve mahcûp îtirafına devam etti:
“–Ey hünerli deve! Nehir sana göre
karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır.
Benimki gibi yüz tane dizi üst üste koysak, ancak senin bir dizin eder.”

Bunun üzerine akıllı deve, fâreye şu nasîhatte bulundu:
“–Öyleyse, gurur ve kibire aldanıp
bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Sana olan hoş görüş
ve müsâmahama kapılıp şımarma; çünkü Allâh, şımaranları sevmez![Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Var git; sen, kendin gibi fârelerle boy ölçüş!”
Artık, iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fâre:
“–Tevbe ettim, pişman oldum. Allâh için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!” diye yalvardı.
Böylece deve, yine merhamet edip ona acıdı da:
“–Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne
çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir.
Zîrâ vazîfem, senin gibi yüz binlerce âcize hizmetten ibarettir.” dedi
ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi.




















Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî’de
anlattığı bu hikâyede fâre; başından büyük işler görmeye kalkışan,
kendini başkalarından üstün gören, böbürlenen bir kişinin sembolüdür.
Deve ise sabırlı, tecrübeli, hünerli ve kâmil bir insanın remzidir.

Hazret-i Mevlânâ’nın bu kıssayı
nakletmekten murâdı da, ondan nice ibretli düşünce, fikir ve hisseler
aksettirmektir. Cümlelerinin her birini bir irfan deryâsı hâlinde
söyleyen Hazret-i Pîr, buradan çıkarılması gereken nükteleri de yine
kendisi şöyle ifâde buyurur:

“İblis, önceleri melekler
arasında büyük tanınmış, kendini üstün görmeye alışmıştı. Bu
alışkanlığı yüzünden şımardı ve Allâh’ın emrinin azamet ve haşmetinin
farkına varmadı; Âdem -aleyhisselâm-’ı hakîr, aşağı gördü. Böylece
aşağıların aşağısı bir âkıbete dûçâr oldu…”




Bil ki, bakır, altın olmadıkça
bakırlığını bilmez. Gönül de mânevî kıvâma ulaşmadıkça hatalarını
görmez, süflîliğini anlamaz. Ey gönül! Nefsin kibir ve gurur çukurundan
kurtul da sen de bakır gibi iksîre hizmet edip bir altın hâline gel!
Gönülleri kuşatan sevgiliye hizmet et![Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

“Bu sevgililer, gönül sahibi
olanlardır. Gece ile gündüz birbirinden nasıl çekinir ve ayrılırsa,
onlar da dünyadan öyle çekinir, öyle kaçıp dururlar…”

Bütün bu anlatılanlar gösteriyor
ki, «benlik» ve «iddiâ»nın girdiği yerde mevkî ve rütbenin
putperestliği başlar, orada aslâ rahmet tezâhür etmez. Zîrâ benlik ve
iddiâ, rûhânî hayâtın kanseridir.

Benlik ve iddiânın kaynağı ise,
insanın, ilâhî kudret karşısında kibirlenmesidir. Yani büyük bir
sahrada bir kum tanesi bile olmamasına rağmen bu mevkîini unutarak
elindeki, Allâh’ın ihsan ettiği birtakım emânet imkânlara aldanmak
sûretiyle kendisini büyük görmesi, kibirlenmesidir. Kibir ise, hiç
şüphesiz insana, onu olduğundan daha güçlü, hünerli ve kabiliyetli
gösterir. Oysa mahlûkâtta ne kadar güç varsa, Cenâb-ı Hakk’ın ihsân
ettiği güç değil midir? Bu hakîkati idrâk edemeyenlere çok yazık!
Nitekim Firavun ve Nemrud’un ilâhlık iddiâsına kadar varan kibirleri ve
netîcede ilâhî intikâma dûçâr olmaları mâlûmdur.





Onun için Cenâb-ı Hak, Rasûlullâh
-sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâbına, bilhassa büyük zaferlerden
sonra dâima tevâzu ve teslîmiyet telkin buyurmuş ve onların nefsânî bir
böbürlenme içine girmelerine mânî olmuştur. İslâm’ın var oluş
mücâdelesi olan Bedir muzafferiyeti hakkında, mü’minlere, onların
ihlâslarına göre önce bin, sonra üç bin, daha sonra beş bin melek
gönderdiğini beyân buyurmuş ve:


“…(Rasûlüm!) Attığın zaman Sen atmadın, ancak Allâh attı![Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] (el-Enfâl, 17) âyetini inzâl eylemiştir.

Bu yüce ve ilâhî terbiye
netîcesinde, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve sahâbe-i
kirâmın hâli, bütün ümmete ebedî bir örnek teşkil etmektedir. Hazret-i
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke’yi fethinde, o gün
aslında içine girdiği şehirden çok gönülleri fethetmişti. O mübârek
beldeye girerken de zafer işaretleriyle değil, şükrân hisleri içinde ve
devesi üzerinde secde hâlinde idi.

İşte bütün bu yüce hâller:


“Nefsini bilen Rabbini bilir![Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 361) düstûrunu tâlim etmektedir.
Zîrâ kendi hâl ve mevkiini bilen
her kul, ona göre hayat sürer, yâni Yaratıcısını ve O’nun yüce
emirlerini idrâk ederek yaşar. Yoksa hikâyede geçen fârenin deve
karşısında şımarması, onun kendi cüceliğinden habersiz oluşundandır.
Nitekim kendini bilince devenin gücünü de idrâk etmiştir. Yine bir
karınca da, eğer fil ile güreşmeye kalkarsa, bu da onun kendi
acziyetinin farkında olmamasından dolayıdır. İşte insan da, eğer
Rabbine kulluk etmiyor ve kibir, gurur bataklığında geziniyorsa, o da
kendisinden haberdâr değildir, âdeta ilâhî azamet karşısında bir körebe
oyununun içindedir, demektir. Onun için en mühim mesele, kendimizi
tanımak ve böylece Rabbimizi tanımaktır…

Kendini tanıyanlar, hiçbir zaman kibre ve gurura düşmez, bilâkis tevâzularını artırır ve mahfiyete bürünürler.
Kendini bilen bir insana misal olarak, Hazret-i Hüseyin’in başından geçen şu olay ne kadar ibretlidir:
Bir gün Hazret-i Hüseyin -radıyallâhu anh- yoldan geçerken, ekmek kırıntıları yiyen fakirlere rastladı. Fakirler:
“–Ey Allâh’ın kulu! Buyur, gel![Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]” diye davet ettiler.
Hazret-i Hüseyin, kibirli bir insan
olmadığı ve kibirlilerden de hiç hoşlanmadığı için hemen atından inip
onlarla beraber yediklerinden yemeye başladı. Yemek bitince, Peygamber
Efendimizin güzel torunu:

“–Ben, sizin davetinize uydum. Haydi, şimdi de ben sizi davet ediyorum. Buyrun, bizim eve![Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]” der. Hep beraber hane-i saâdetlerine gidip yemek yerler.
Kendini tanıyanlar, devamlı şükür ve secde hâlinde yaşarlar.
Kendini tanıyanlar, ebedî saâdete hazırlanırlar.
Kendini tanıyanlar, yüce Allâh’a,
Rasûlullâh’a ve ehl-i îmâna dost olarak hayatlarını devam ettirir,
sonsuzluk kervânına dâhil olurlar.

Kendi yaratılış hikmetinden habersiz olanlar ise, bütün bu güzelliklerden mahrûmdur. Şeyh Sâdî’nin dediği gibi:
“Fıstık misâli kendisinde bir iç var zanneden kimse, soğan gibi hep kabuk çıkar…”
Böylelerini Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- şöyle îkâz buyurur:
“Ey gâfil insan! Madem ki
peygamber değilsin, ötelerden haber alamıyorsun, sana uyanlar da yok;
bu yolda haddini bil, kendi safında kal; ileri gitme! Yürüdüğün hakîkat
yolunda da büyük bir velînin arkasından yürü ki, bir gün nefsaniyet
kuyusundan çıkıp Hazret-i Yûsuf gibi bir mânâ padişahı olasın.”

“Madem ki Hakk’ta fânî olup
Hakk’ın lisânı olamadın; bâri kulak kesil! Bir şey söyleyeceksen bile
suâl tarzında söyle de, sözün bir şeyler öğrenmeye yarasın! Padişahlar
padişahıyla, hiçbir şeyi olmayan fakir ve muhtaçlar gibi konuş!”

“Kibrin ve kinin başlangıcı, her
türlü nefsânî arzulardan, bilhassa Kârûn gibi bir zenginliğe ve dünyevî
isteklere karşı duyulan aşırı sevgidendir. Bu aşırı arzuların gönle
yerleşip kalması, kök salması da âdet ve alışkanlıktandır.”

“Kötü huy alışkanlıkla
kuvvetlenince, seni ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın, kin bağlarsın.
Puta tapanlar bile alışkanlıkla puta tapmayı huy edindiklerinden, putun
etrafında toplanırlar; onları yollarından alıkoyanlara düşman
kesilirler…”

Bu kibir hâli ise, nefret edilecek
olmasının yanı sıra, bir o kadar da acınacak bir perişanlıktır.
Nitekim, merhametin pek çok şûbesi vardır. Bunlardan biri de, zayıfa,
fakire ve garîbe acımaktan ziyâde; gururlu ve kibirliye acımaktır.
Çünkü bir bakıma mağrur; sefih vicdânına uymak, nefsinin esîri olmak ve
gönlünü perişan etmekle kulluk haysiyetini ziyân eylemiş ve iblisin
arkadaşı olmuş bir zavallıdır. Büyük Anadolu velilerinden Yûnus Emre bu
konuda şöyle der:



















Gönül pasın yudunısa

Kibr ü kini kodunısa

İkrar bütün olmayınca

Erden nazar olmayısar
Rabbimiz, bizleri
kibir ve gurur şaşkınlık ve şımarıklıklarından muhâfaza buyursun!
Nefsimizi tanıyarak Hakk’a kulluk ve ibAdet dolu bir hayat yaşayan
sAlihlerden eylesin![Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

AmIn![Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dostum
Co-Admin
Co-Admin
Dostum


Cinsiyet : Erkek

Mesaj Sayısı : 460
Tecrübe : 898
Teşekkür Almış : 10
Kayıt tarihi : 08/11/09

KİBİR ŞAŞKINLIĞI Empty
MesajKonu: Geri: KİBİR ŞAŞKINLIĞI   KİBİR ŞAŞKINLIĞI EmptyÇarş. Haz. 15, 2011 4:47 pm

allah razi olsun bu güzel paylasimdan dolayi
yüregine saglik
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melek-Yuzlum
ask pinari 'nin melek yuzlusu
ask pinari 'nin melek yuzlusu
Melek-Yuzlum


Cinsiyet : Kadın

Mesaj Sayısı : 363
Tecrübe : 664
Teşekkür Almış : 26
Kayıt tarihi : 21/11/09

KİBİR ŞAŞKINLIĞI Empty
MesajKonu: Geri: KİBİR ŞAŞKINLIĞI   KİBİR ŞAŞKINLIĞI EmptyPerş. Haz. 16, 2011 9:36 am

tskler okudugun icin amin cumletten
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
KİBİR ŞAŞKINLIĞI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» DINLE beni ey kibir//İÇİMDE HASRETİN VAR

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
.:: ASK-PINARI ::. :: ╚²°11╝ ╠®İslam Ve İnsan®╣╚²º11╝ :: Serbest Kürsü-
Buraya geçin: